Teslimiyet Duygusunun Vermiş Olduğu Zenginlik

Teslimiyet Duygusunun Vermiş Olduğu Zenginlik

Kasım 26, 2023 Kapalı Yazar: Gürkan Duman

Teslimiyet Duygusunun Vermiş Olduğu Zenginlik

Bazı internet sitelerinde yer alan konu dışı başlıkları içeriklerine denk geldiğimde oradaki paylaşımlara bakıyorum. Dışarıdan bakıldığında kimsenin kuramayacağı özgünlükteki cesaret içerikli saçma sapan başlık olma algısıyla içine çekmesi ve konuyu okutması aslında her insanın anonim olarak söylemek istediği cesaret parçalarıyla dolu başlıklar. Güncel sorunlar mı dersin? Kişinin benlik ilkeleri mi dersin? Hoşlantıları mı dersin? Arzuları mı dersin? Yalnızlığımı dersin? Ne ararsan var. Okunaklı, anlaşılabilir, betimleyici aynı zamanda. Bazı zaman belki ergen diye nitelendirilen başlıklar bir çok yetişkinlerinde ortak sorunu aslında. Ki ortak sorun yalnızlık genelde. Güncel ve devamlılığını korur değerlerde kendini yaşatmaya devam eden duyguları vuku bulması içinde. 10 yaşındaki bir çocuğun açtığı konu ve içerikler anlaşılabilir olması açısından da nitelikli. İçine girdiğinde derinlik ve yükseklik algısınında bir arada eşleşiyor olmasına şahitlik yapıyorsunuz adeta. Bir sorunun serüveni adeta. Verilen komik aksaklıklı cevaplar aslında gülünecek halimize ağlıyoruz aslının da cevabı. Öz benliğimize ya da özgeçmişe götürüyor sorgular. Mühim olan o ilk başlığı açabilecek anonim özgünlüğe ev sahipliği yapmak. O ilk tuşun cümlesinde, baskısında, sert basımında (Enter) o an gönderip boşaltabilmek duyguları aslında. Nitekim anonimce davranmakta ilkeliliktir. Güç ve cesaret kimin kartlarını bilinmezlikten yana kullanır. Orada bilinmiyorun ötesinde durduğumuz güçte başkalarının zayıf noktasıdır aslında. Kaybetmiş bir insanın kayıp ettiği duyguyu arıyoruz.  Hani toplum içinde birisi yere eşyasını düşürdüğünde orada bulunan çoğunluk yere eğilip ona yardım etme isteğinde bulunur. Aslında karanlıkta el feneri yakan bir insanın aramak istediği nesnelerde buluşmak gibi. Düşünsene aynı karanlıkta toplanmışız, sayımız bir hayli fazla. Hepimizin elinde bir fener karanlığa ışığı tutuyoruz. Gerçeğimi doğruyu mu arıyoruz? Aslında bir önce ışığın gerçek sahibine de ulaşmak istiyoruzdur. Belki prizdeki bir düğmeyi onlarca elle bulmak, aramak ve yoklamak gibi sonucunda oluşan aynı hisle, isteklerimizin kabul ve cevap görmesini bekliyoruz. ”Yok” demek her ne kadar bir elektrikler yok diyebilmek ise de gözlerimizin aklımıza akımla ilettiği bir gerçeğin temel buluşu içerisindeki heyecana sahibiz. Bu gerçeğin alışkanlıklarını parmak uçlarımızdan silmeyi unutmak kadar elektriklerin uzun süre gelmeyecek olmasını da kabul etmek gerekir. Gerekir ki aynı karanlıkta, ışıkların yettiği güce kadar parmaklarımız aradıklarığımız nesnelerin yerlerini değiştirmek ister. Zira düşüncelerimizin de iflas edişi böyle başlar. Artık aynı odada aradığımız şey elektrik ve ışık olmaktan çok daha ötesine geçer. Birbirimize ışık tutmayı bırakırız. Aklımızdaki yüzlerler hareket etmek ışığın süresini bir hayli uzatacaktır. Düşünsel güçlerimiz fenerdeki pillerden daha uzun ömürlü, süreli olacaktır. Bazen yenilgiler kabullenebilir gerçeği doğurur fakat beraberinde yenilginin ötesine taşınan bir sırrı saklı tutar. O da; Süreyi uzatmak. Yani süre uzatmak, zamana oynamak. Çünkü birincisinde kaybettin. İkincisinde süreyi uzattın. Yenilginin süresini uzatmak yeni bir zaman faktörün gerçeğini ortaya çıkarır. Çünkü birincisinde kabulleniş, ikincisinde serzeniş, çırpınış, çaba gibi yan unsurlar vardır. İnsanları boğan kendi istekleri değil de kendi isteklerinin sonucunun vardığı yeri önceden yoklamasıyla başlar.

Düşünce gücü, hayal gücü, yolculukların gidilmemiş yerlerdeki kesilmiş somut olmayan fakat bir o kadar sahici olmak olasılığına sahip biletlerini ortaya koyar. Masada iki bilet var. Onu gören ve fark edenler nereye gidiyorsun? Yolculuk nereye diye sorarlar. Oysa ne tarihi önemli? Belki geçmiş tarih bileti. Herkes göz ucuyla bakar. O nereye gidiyorsun sorunu sorabilme altında yatan merakı cevaplamak için.

Teslimiyet Duygusunun Vermiş Olduğu Zenginlik

Kendi isteğiyle bile boğulmaya çalışan bir insanın özünde suyun üzerine çıkıp kurtulma arzusunu yaşamak vardır. Oradaki çırpınışlar aklınızda canlanabilir. Bu dünyada var olmamızın ve mücadeleci olmanın temel nedenidir. Çünkü yaşamı değerli kılan dibe vurmak değil, mücadele etmektir. Tabi bu mücadele içerisinde taraf tutmak vardır. Saf tutmak deriz biz buna? Hangi taraftarın diye sorarlar ya hani. Aslında 3 seçenekli bir şıkta 2 seçenekli cevabın bir parçasıdır. Genelleme yaparsak her şeyin iki seçeneği vardır. Evet ya da hayır. Yukarı ve aşağı, eksi ve artı. Daha da önemlisi iyi ve kötü. Saf tutmak bu işin görünen yüzü. Taraf tutmak ise bu işin iç yüzü. Yani yerini alacağın yer, duracağın yer. Bunun içinde cesaret, çoşku, korkusuzluk ve dik durmak vardır. Tüm bunların olduğu yer mücadelinin doğduğu yerdir. Bu konuda bizlere anatomi bize çok iyi gelecektir. Keza doğru bilgiler ile donatılmış bilim, biyoloji de bunun en net cevabını verecektir. Daha biz doğmadan her şey içimizde başlıyor. Bağırsakların temel çalışma prensibini bilen bir çok insan bu mücadelenin de neresinde olduğunu bilecektir. Zaman hepsinin doğuran bir sürecin temel gelişimidir. Kara delik konusu gizem ve muallaktır mesele. Ama çok fazla uzağa gitmeye gerek yok. Şöyle bir yaşantımıza bakalım. Kendimize bizi anlayan ifadelere yer verecek şekilde bir kaç soru cümlesi kuralım. Cevaplar doğru boşlukları tamamlayana kadar sorguların kapısını açacaktır. Doğrunun temeline baktığımızda. Doğru tektir. Doğrular göreceli değildir. Eğer ki bu iş sana bana göre noktasına geldiğinde, benlik duygularımız bizi ön plana atacaktır. Tabi burada devreye giren bedensel özelliklerden çok ruhsal içliklerimiz. Boşluklarımız, eksikliklerimiz süre varımdan gelen yalnızlıklarımız. Her şeyin temeli basite indirgenmiş anlatımlarla dolu olmalıdır. Yolu bilmeyen bir insanı yanlış yola soktuğunda onu orada istediğin kadar dolaştırabilirsin. Taki aynı yolu 2-3 defa geçecek olana kadar. Sorgunun tam olarak doğduğu yer burada. Bu sadece gidebilmenin bir sorgusu ve anahtar başlığıdır. ”Biz buradan az önce geçmedik mi?” sorusuyla başlar ve cevap aranır. Aslında buradaki zaman faktörü soru yol konusu başlığında soru sormanın önünü açtı. Zaman soru sormayı doğurdu. Fakat bazen öyle durumlar vardır ki alan geniştir, yol uzundur. Sadece bir kere kaybolursun ve hiç kaybolduğunu anlamazsın. Çünkü tekrarı yok. O yolda uzun süre gidersin. Nereye gittiğini bilmeden, nereye gideceğin konusunda bilgi almadan buna sahip olana dek gidersin. Sadece o cevabın seni inandırmasına açsındır. Ve sadece nereye gideceğini bilmek istemek için gidersin. Gidersin, gidersin. Artık o kadar düz ki kaybolduğunu bile unutursun. Sıkılırsın. Boşluk duygusu oluşur. Boşluk duygusu çoğu yaşamların ortak sergisidir. Kimilerin hayatları başka yaşamlar için sergi niteliğinde adeta. Oradaki acıları, mutlulukları kendi oluşturduğu sorgusal sorularla ziyaret ederler. Bendeki karşılığı da ibretliktir.

Teslimiyet Duygusunun Vermiş Olduğu Zenginlik

Doğruyu kaybettiğin zaman yanlışların da yeri değişecektir. Ama hangi doğru? Yeri değişenlerin sosyal algısı manüpilatif değişimlerini de beraberinde getirir. Çünkü insan kaçırmadığı duyguların, yeri değişmeyen nesnelerin, yerindeki duygusal kişiler olmak ister. Cansız bir nesnenin varlığında onun hikayesi uyur. O vazonun, o bardağın yeri değiştirmesiyle bir gerçek ortaya çıkacak. Eğer ki sen oradaysan sorun yok. Bu kabullenilebilir bir şey fakat 3-5 sene orada yoksan değişimler güçlükle senden bir şeyler götürmüş olacak. Kim bilir belki bir saç teli ya da bir kaç kırışıklık.

Gerçekler kabullenebilir olduğunda gerçekliğini devam ettirir. Ama işin içine sana göre bana göre gibi algısal değişimler eklenirse tartışmalar çıkar. Ki genelde toplumun genel sanrısıdır bu. Öyleyse nasıl yaşamamız gerektiğine dair doğruya ulaşmanın yoluda uluya ulaşmaktan geçecektir. Çünkü ulu tektir. Bu metanın kapısını açar. Buradaki anahtar kelime ‘‘Ruh” olacaktır. Nasıl ki kitaplarda konu başlıkları bölüm bölüm işliniyorsa her sorunun kendi içinde kendine yetebilme umudunu yaşatabilecek bir cevap anahtarı vardır. Bir problemi çözmek için temele inmek gerekir. Burada kendi özümüzü arıyorsak, kendimizi bulmak istiyorsak temelimizde ne var? Bakmak gerekir. Bu temelde varlık duygularımızdan daha çok kendini bulmuş olanlardan destek almamız daha kolay olmaz mı? Olur. İşte burada da yaşanmışlıklar, tecrübeler ön planda olacaktır.

Bir insanın hayatını en güzel yapan detaylar içinde yalnızca onun iyi bir örnek olması vardır. İyi biri olmak, iyi bir örnek olmak, konuştuklarınızdan daha fazladır. Bunun temelinde ise iyi bir talebe olmak vardır. İyi arkadaşlık vardır. Her daim öğrenci olmak hep öğrenmeye açık olmak demektir. Temelde ise öğrenci olmak her daim gereklidir. Çünkü bilgi en değerli kalıtsal hazinedir. Bu yüzdendir ki talebe olmak güzel ahlakımızın yaşamlarını ve sınırlarını da belirleyecektir. Buradaki en prensipli nokta kimin öğrencisi olduğumuzu bilmek olacaktır. Ben dürüstlüğü doğru kişide bulmak ve aramak istersem o kişilerin yaşamlarını ve inançlarını baz alırım. Çünkü ahlak temeli buna dayanağıdır. Tam bu noktada islam alimlerini baz alıyor ve onların yaşamlarını konu alıyorum. Nasıl yaşadıklarını, yaşam tarzlarını, nelere karşı savaş açtıklarını, hangi konuda güçlü olduklarını, hangi yanlışın karşısında doğru durduğıunu benimseyerek örnek alıyorum. Sonuçta bu değerli kişilerde nakle esas alarak yaşam sergiliyorlar. Yani onlarda büyüklerinden öyle görüyorlar. İşin içine bence ve sencelerden daha çok kalıplaşmış bir yaşam tarzları… Kimseye kötülüğü dokunmamış, insanlara yardımlarda bulunmuş, ibadetlerini yapmış ve yaratıcıya tek olan Allah’ü Tealaya sığınmış, Allah’ın sevdiklerini sevmiş, sevmediklerini sevmemiş ve öyle de garipçe gitmiş bu dünyadan. Kimseye zararı olmayan bir insanın sana ne zararı olabilir ki? Bilakis düsturları bir o kadar faydalı. Oradaki hassas noktalar ve dengeler var. Alışveriş kurallarından tut da evlilik kurallarına kadar. Yaşam ve sistem buna göre entegre edilmişken, dünya bu kurallar çerçevesinde dönmeye devam ederken kuralların dışında yer alıyor olmak insanın kendisine yapabilecek kötülüklerinde önünü açması demek. Yani iyi bir öğrenci her zaman iyi bir talebe olmaktan geçer. Tabi olmak gerekir. Bugün bunun açığını bilen ajan güçleri bunu çok iyi manipüle edebilmek için elinden geleni yapıyor. Tarikatlar, bağlı olduğu kuruşlar, şatafatlar, lüks içindeki yaşam tarzları vs.
Oysa gerçek bu değil. Gerçek bambaşka yaşamlarda saklı. Gerçeğe ulaşmış bir insanın kum tanesini altın yapabilecek güce sahipken bunu istemiyor oluşundaki detay… Bu avutmak, avunmak değil. Bu bambaşka güç. (simyacılıkta bu işlenir)  Dünyanın ne kadar değersiz bir yer olduğunun da yaklaşımını ele alır. Dünyayı değerli yapan takva, inanç ve içinde geçirdiğim zamandır. Zamanı nerede ve nasıl harcadığın sorularının da cevabıdır. Bu cevapların eksenidir dünyanın döndüğü ve var olduğu yer. Herkesin dünyası farklıdır. Herkes kendi içindeki dünyadır. Bağlılık ve inançtır. Doğru inançtır. Ve tek doğru inanç vardır. O’da İslamdır. Yukarıda bahsettiğim doğru tektir doğruluğunda doğrusu budur. Eğer ki temelinde doğrulara merdiven dayayabilip inmeyi başarabilirsek orada bizlere söylenenlerin aslında yaşamın da bir kural olduğunu çok net anlayabiliriz.

Teslimiyet Duygusunun Vermiş Olduğu Zenginlik

  • Çalma,
  • Hırsılık yapma,
  • Zina yapma,
  • Günah işleme, işledikten sonra tevbe et.
  • Kimsenin kalbini kırma,
  • Komşuna yardım et,
  • Hayvanlara yardım et,
  • İnsanları sev,
  • Haset etme, kıskanma.
  • Şükret, hamd ed.

Ve bir çok şey. Her ne kadar bunları bizden daha iyi bilip de niyeti kötü olan kişiler tarafından bazı cümle ve kelimelere itibari suikast yapılsa da doğruluğu bilen, eğrilmeyi bilmez. Doğru kendini belli eder, eğri bükülür. Misal buna şükretmekten başlayabiliriz. Şükretmek oysaki çok büyük zenginliktir. Fakat dışarıdan bu kelime telafuzu için ”Garibanların Avuntusu” olarak adlandırabiliyor.
Daha önceki içeriklerimin ortak vurgusunda şu vardır. Kimin neyle mutlu olduğu, o kişinin zenginliğir. Kimisi saksısındaki çiçeğe su vermekten hoşlanır. Basit bir eylemdir. Fakat en lükse arabaya binen birinin mutluluk değerlerini yakalar. (Paylaşmanın üstü vermek) Zira bunu bir terazi olarak varsayarsak, dışarıdan bakıldığında kimin ne kadar nasıl mutlu olduğu ve ne kadar ağır yada hafif geldiği bilinmez. Ama insanın da gönül terazisi vardır ve bunu yalnızca kendisi bilir. Burada mümkün olduğunda manipilasyona uğramamak gerekir. Manipilasyon sadece bizim kendi duygularımız mı? Hayır. İnsan yalnız kaldığında şeytanla da başbaka kalır. Bundan kurtulmak için dua ve sureler vardır. Sadece sığın seni yaratana. Allah’ü Tealaya…

İslam ve iman en güzel duygu ve yaşam. Kurallar belli. Yaşam ve ölüm de belli. Buradaki zaman faktörü değişebilir ama son kaçınılmazdır. Geçirdiğimiz süre zarfı içinde doğruya ulaşanın doğru olarak yanında kalabilmek çok önemlidir. Bazı şeylerin soruları cevaplara kapalıdır. Yukarıda kurallardan bahsettim. Teslimiyet aslında kapalı olan soruların önüne geçmemeyi kabul etmektir. İş verenim bana yoruma kapalı mutlak ve net gerçeği olan bir emir kipi kullandığında örneğin; Gürkan bu kalemi bana ver dediğinde ya da saat tam 12:00 de burada ol dediğinde ”Ben”? Neden sorusunu sorabilir miyim? 

Teslimiyet çok güzel bir duygudur. Huzurun, şükrün, hamd etmenin, yetebilmenin, dua etmenin ve sahip olduklarının teslimi içerisinde yer aldığın bu dünyada zenginliğin yalnızca bunlara sahip olduğunun ötesine geçememekte olduğunu bilmek; Bunları koruyor olmak için mücade etmek, aynanın gösterdiği gerçek yüzü de görebilmektir. Dünya ayna gibi değil mi? Karşısındaki sensin işte. (Biri gerçek öteki değil.) Sen gittiğinde bir başkasına kalır. Bir başkası da bakar. Nitekim o da gidecektir. Çünkü Her canlı ölümü tadacaktır.
Teslimiyette aynadaki sene önem vermezsin. Güzelliğin çirkinliğin başkası için bir parametre. Güzellikler gelip geçici derler. Mühim olan kalbinin güzelliği derler. Zaman herkesten bir şeyler alır. En sonunda da ölümü verecektir. Güzelliklerin emanetçisidir zaman. Fakat kalp öyle değil o bambaşka bir kutudur. Benim için bu yorumlanamayacak kadar gizdir. Çünkü bu konuda kurabileceğim herhangi cümle; cümleleri kurabileceğim tartının hassasiyet ayarının bozuk olma ihtimalini bile kaldıramaz. Bu mükemmeliyetin sahibi Rabbime şükrederim… Er ya da geç ruhumuzu teslim edeceğiz. Dönüşümüz rabbimize olacaktır…

Bu yazımda ”Teslimiyet Duygusunun Vermiş Olduğu Zenginlik” den bahsettim. Her duygunun temelindeki zaman o zamanın tersten okunuşunu hatırlatır. Nerede ve nasıl harcadın?

Yazan: Gürkan Duman