Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur

Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur

Ekim 1, 2023 Kapalı Yazar: Gürkan Duman

Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur

Bugün her şeye sahip ama hiç bir şeye sahip olmadığını gösteren bir işaret var. ”Mutsuzum”. Bugünün en zengin kişisi ve en varlıklı kişisi bunu söyleyebiliyorsa ötesi ne hacet? Sorgulamak gerekiyor. Vücudumuz canlılar ve mikroorganizmalardan ibaret. İnsan vücudun varlığı ve gayesi gerçekten muazzam özelliklerle donatılmış. Ve hala bilmediğimiz açıklanamayan bir çok özellik var. Bunun bir ruh, birde beden tarafı var. Beden kısmı için dem vurayım: Sadece tek bir emir ve tek bir işaret yeter. Evet; aslında bunu mikroorganizmalar tarafından ele alırsak yazmanın arkası bilimsel olarak gelmez. Fakat şunu söyleyebilirim ki benim sağlık üzerine yapmış olduğum araştırmalar bağırsak florası ve mikrobiyoma çıkmaktadır. İlgili blog içeriklerime buradan ulaşabilirsiniz. Şimdi neden burası? Aslında temeline inmediğimiz bir çok şeyin ucu açık kalıyor. Temelde bilim işlevsel olarak sorgu mekanizması olarak işler. Ve bu size yaratıcının (Allah’ü Tealaya) ulaşmanın önünü açıyor. Tabi buradaki bakış açımız çok mühim. Çünkü anlam veremediğimiz bir çok özelliklerle karşı karşıya gelebiliriz ve bunları zincirin bir halkası olarak düşünebiliriz. Orada temel inancımız ne kadar sağlamsa o yöne evrilecektir. Bu konuda dikkat edilmesi gerekilen unsur, husus araya nifak girmesin! Çünkü bilim çok kolay manipüle edilebilen gerçeklerle doludur.

 

Kalbler ancak Allahü teâlâyı anmakla, huzuru bulur.

 

Şimdi bundan neden bahsettim. Aslında vücudumuzda bulunan her hücrenin yaratılış gayesi vardır. İşin özü aslında tek bir işarete, emire bakar. Mikroorganizmaların hareket etmesi, üremesi, var olabilmesi de yaratıcının emri ile gerçekleşir. Hiç birisi tesadüf değildir. Böyle bir gücün başlangıcı ancak bir emirle gerçekleşebilir. Yaşadığımız dünya içerisinde var olabilmemizin bir gayesi var. İnsanoğlunun meşguliyeti de bu gayeden uzak bir yaşam sergilemekte. Yani patron sana diyor ki al bugün şu lastiği tamir et. Sen gidip tampon tamir ediyorsun, boya yapıyorsun, parça söküyorsun vs. Yani sana denilenin dışında her şeyi yapıyorsun. Öyle ise dünyaya gelme amacından çıktığımız her yol bize ne kadar doğrucu gelebilir?

 

En Mutsuz İnsanın Bile Mutlu Olmak İçin Kalbinde Tek Gerçek Var

 

İnanç her şeyin başı. Temel başarıların da ardında inanç yatar. Buradaki kritik nokta şu: Doğru anahtar ile doğru kapıyı açmak. Her anahtarın açacağı kapının olması yerine doğru anahtar ile doğru kapıyı açmak daha mümkündür. Çünkü hangi amaçla ve ne için açma amacımızda çok önemli. Bugün yaşanan duygu ve durumların çoğu gereksiz. Yok olup gidecek bir şeye karşı duyulan sevgi, özlem ya da her neyse bizi düşüncelerimiz noktasında ayıran özelliklerin başında gelir. Oysa inancımızın temelinde niyetler ve iyilikler yatmalıdır. Bugün zenginliğin en önemli belirtisi takvadır. Yani üstünlük, zenginlik kavramı takva ile olur. Nedir bu takva? 5 vakit Namaz kılmak, Allah’ü Tealayı sık anmak, zikretmek, dua etmek…

Gerçekten zengin mi olmak istiyorsun? Yaşadığın süre boyunca Allah’ü Tealaya yakın ol. Gerçekten mutlu mu olmak mı istiyorsun? Onun emir ve kurallarına, yasaklarına uy. Gerçekten huzurlu mu olmak istiyorsun? Sevdiklerini sev, sevmediklerini sevme.

Aslında her şey bu kadar net iken bizler bu kuralların dışında nefsimize uyarak zaman geçiriyoruz. Uzaklaştığımız her vakit kayboluyor ve başkalaşıyoruz. Ama vakit varken zaman hala varken hiç bir şey için geç değil. Çünkü yaşadığımız müddet boyunca tüm kapılar açık. En mutsuz insanın bile mutlu olmak, huzuru bulmak için kalbinde bu gerçek varken bizler neden bu gerçekten uzaklaşmak için hal ve davranışlarda bulunabiliyoruz ki? Rabbimiz kalbimizde…

 

Kalbler ancak Allahü teâlâyı anmakla, huzuru bulur.

 

Mutsuzluk kavramı genel bir kavram olarak nitelendirilmiş olsa da aslında hepimizin ortak noktada buluştuğumuz nokta, gideceğimiz yer, bulacağımız huzurda aynı yer olmalı. Hepimizin var olabilmesini sağlayan şeyler arasında ”avcılık” ilkesi değil midir? Yaşamımızı idam ettirebilmek adına mücadele etmeliyiz. Yemek yemeliyiz, su içmeliyiz. Çünkü ihtiyaç duyduğumuz bu gereksinler muhtaç olduğumuz kanıtı değil midir? Muhtaç olmak aciz olmamızın göstergesi değil midir? Hastalıklardan dem vuralım. Hastalık insanın en aciz ve ihtiyaç duyduğu an değil midir? Yatan bir hastaya al bu araba senin olsun demek ne kadar mantıklı bir davranış. Şunu da unutmamalı insan nefsi ile savaşır haldedir. Nefsin baş belası hastalıktır. Hasta insan ise acizdir. Bu noktada devreye inanç geliyor. Yaratılmış bir varlık olarak Allah’ü Tealaya sığınırsan açıkta kalmazsın. Elbette her şey bir sınav. Karşılaştığımız her şey…

Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur

 

Anektod.

 

Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. Ne kadar mutlak gerçek ve yüce bir söz öyle değil mi kısa ve öz? Öyleyse geçirdiğimiz bu süre zarfında rabbimize sığınırsak gerçek değerlere ulaşmamız mümkün mü? Örnek vereyim: Hastasın Rabbine dua ettin. Çok duanda ısrarcı oldun. Sorgusuz sualsiz yalvardın. Duanda samimi oldun. Bir kaç zaman süre zarfı boyunca ihtiyaçlarını doğru anlamda karşılayabilecek bir fikrin aklına gelmesi tesadüf mü sence? Ne demiştim yukarıda mikrobiyom demiştim. Vücudunuzun ihtiyaç duyduğu bir şeyi aldığınızda ve iyileştiğinizde onun temel sebebi aklınıza gelen fikir mi? Kim verdi emri? Kim getirdi aklına ilacı veya takviyeyi ya da besini? Kim çıkardı doktoru karşına?

Aslında ne zaman tesadüf kelimesinin etkisinden çıkarız? O zaman özümüze döneriz. Aslında vücudun çalışma prensiplerini çok iyi çözdüğümüz zaman hepsinin emir komuta ile hareket ettiğini çok daha iyi kavrayacağız. Mide asidinden tutun, bağırsaklardaki mikroorganizmalara kadar. Aslında bağırsak florası dediğimiz yer mikroorganizmaların da savaş içinde olduğu yerde. İyi ve kötü bakteriler. Burada bir denge bütünü söz konusudur. Dengesizlik olduğunda rahatsızlıklar başlar. Savaş daha çok katılaşır. Hastalıklar başlar…

 

Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur

 

Çünkü kurallar baştan belli. Bizler rabbimizin söylediklerine itaat ettiğimizde gerçek mutluluk ve huzur kavramını bulacağız. Kimimiz acısında, kimimiz tatlısında. Hepimizin sınav süreçleri farklı. Hayatın var olmasındaki sağlanan temel bileşenlerin en adil yanı, verilen örneklerle tutarlılık sağlamasıdır. Yani maddenin işleyiş biçimi ve tarzı da inancımızla eş değer şeyleri ortaya çıkarıyor. Bugün hayat mücadelesi için verdiğimiz sınav aslında sınavın var olabilme gerçeğinin altındaki yatan sınav için var. Gerçek sınav bu dünyaya gelebileceğimiz gibi yok olup gideceğimiz ile başlar, biter. İşte bu noktada insanın nefsi körelmesi gerekir. Sahip olma arzusu insanları perişan etmekte. Nice örnekler var ki bunun geçmişte ki en acı tecrübeleridir. Çok sahip olmak mı? Hayır değil… Sahip olduklarını Allah’ü Teala yolunda harcamakta gerçek mutluluğu ve huzuru birlikte getirir. ”Paylaşmak” temalı yazımda buna değindim… Kalbler ancak Allahü teâlâyı anmakla, huzuru bulur.

 

Eğer ki Gerçekten Mutlu Olmak İstiyorsak…

 

İsteklerimize karşı savaş açmalıyız. Paylaşımcı olmalıyız. Hatta bunun farklı metodlarını modernizasyon içerisinde uygulanan kişi veya kişiler var. Nedir? En basiti. Az eşya çok huzur mantığı ile yaşamaya çalışan insanlar var. Sadece ihtiyaçlarını karşılayacak kadar talepte bulunuyorlar. Mutluluğu paylaşmakta bulan insan sayısı da yok denilecek kadar az değil. Var. Ama bunlar kayıp çünkü bu da karşılık beklemeden yapılan bir şey olduğu için kişiler kendilerini belli etmez. En azından gerçek kişiler. İnsan istek ve arzularına karşı savaş açarsa, mutsuzluğa giden bu yolda kendini frenlemiş olur. Sadece ihtiyaçlarımız mı bizi mutlu veya mutsuz eden? Hayır değil.

Depresyona giren bir insana verilebilecek telkinler farklıdır. Her insanın farklı mikrobiyonumu olduğu gibi farklı dna’sı farklıdır. Fakat yine başa dönecek olursak senin aklına gelen ve sana iyi gelebilecek bir şeyi karşına çıkan şey nedir? Yani ihtiyaç duyduğumuz veya duyabileceğimiz her şey baştan hazır. Sadece onlara ulaşmanın yolunu bilmek gerekir. Nitekim hepimiz bu başlangıçta aynı yolun yolcusu değil miyiz? Hepimizin geçirdiği zaman bizim yok olacağımızı hazırlamıyor mu?  Nefis ölümden çok korkar. Bu sebeple ölümü sık hatırlamak da gerekiyor. İşin özü eğer gerçekten mutlu olmak istiyorsak; önce nefisimize karşı savaş açmalıyız. Çünkü dünyada zıt kavramlar vardır. Örneğin: Bu dünyaya önem veren ahirete önem vermez. Ahirete önem veren buraya önem vermez. Bu kadar net. Aslında bunu mıknatıs gibi düşünebiliriz. Ters kutuplar birbirini iter. Şimdi asıl soru şu? Gerçekten mutlu olduğumuzu sandıklarımızla mutlu muyuz? Kalplerimizi Allah’ü Telaya çevirelim. Takva sahibi olalım. Gerçek zenginlik yok olup gideni değil var olabileni sevmektir. Kalbler ancak Allahü Teâlâyı anmakla, huzuru bulur.

Yazan: Gürkan Duman