Durakta Yatan Adam Gördüm

Durakta Yatan Adam Gördüm

Ağustos 1, 2024 Kapalı Yazar: Gürkan Duman

Durakta Yatan Adam Gördüm

Hepimizin görmezden geldiği gerçek. Donuk kaldığımız, soğuk olduğumuz, yaz kış fark etmeksizin hislerimizin öz benlik dinamitleriyle patlamaya hazır olduğu yer bura. Görmekle susmanın eş değer olduğu. İç sesimizle kavrulan birlikte suskun kaldığımız, dilsiz rolü yaptığımız yer bura. Herkesle aynı eşit duyguları paylaştığımız, birbirimizden haberdar olduğumuz fakat konuşamadığımız. Herkesin aynı davranış ve sükûnet içerisinde yer edindiği yer yine bura. Bu yazının sonunda nasıl bir yerde olduğunuzu da görebileceksiniz.

Herkes vaktini yanında taşır ve gitmek istediği yer doğrultusunca beklemeye koyulur. Bir gidiş, birde dönüş vardır. İki yönlüdür. Yalnızca onlar bekler. Çünkü gidecek yeri olmayanların ediğindi yer; yalnızca bizimle kalmış sessizliğimiz ve suskunluğumuzdur. Görmezden geldiklerimizdir. Hissizleştiklerimizdir. Eksikliğimiz keza bir o kadar da ahlak ve de vicdan noksanlığımızdır. Öğretmediler bize de diyebiliriz. Ya da biz öldürdük bu duygularımızı diyebiliriz. Suçlusu oluruz sorumlu olduğumuz her duygudan kaçmak istercesine, Unutmanın bıçak ve silah olarak sayıldığı bir yerde, kendi vicdanımızın tabutu içerisinde uyuruz. Oradaki rahatlık dar bir alanın karanlık öyküsü ile vuku bulur. Gözlerini kapattığın an en geniş evde yaşasan ne fark eder. Karanlığın içinde gömülüsün. Seni rahat ettiren ya sıcaklık ya soğukluk hissidir. Hissettiklerin aslında tam olarak bu iki yaklaşımın içinde büyür yada küçülür. Sen ne kadar değer verirsen işte…  Aslında ihtiyacını karşılayabilmek adına bencil davranma zorunluluğu da hissedersin bir yandan. Fazlasının hiç bir önemi yok. Yalnızca eksikliğini hissettiğini sandığın duyguların sana karşı olan yansımasının bir parçası oluverirsin. Bütününü paylaşmak olan bu duyguların varlığında, yine bedelini yalnızca maddi olarak ödediğini sandığın bu hayatın kare kökleri ve bilinmezlikleri çok farklı olur. Zamanın en adil kalan kısmı da tam olarak bunu ifade ediyor. Senin için güzel olan başkası için kötü olabilir. Senin iyi sandığın aslında pek o kadar da iyi değil. Senin gülerek geçirdiğin zaman; başkasının göz yaşlarından çalınmış bir acı da olabilir. Her eylemin bir ateşleyicisi var. Durakta Yatan Adam Gördüm…

Tam olarak burada aslında kahkaha çığlıklarının ardında başkalarının bağırış, sesleniş ve serzeniş kıvrılışların acısından çıktığını biliyor musunuz? İşte bu bencillik bu. Kahkahaların ödenmemiş vergisidir acılar. Bu kavramları idrak edebilmek için farkındalık seviyemizin çok derin ve de üst seviyede olması gerekir. Zeytinyağı ve su. Bunun kimyası bardaktaki en iyi yanması olabilir. Eğer ki bir sevginin oluşumundan yüz üstüne çıkan sürece kadar ki olan tutumumuzda kendimizi ne kadar iyi tanıdığımızı sanıyorsak; yaptığımız iyiliklere karşı kendimizi o kadar sorumlu ve iyi hissetmeye hak tanımış olacağız. İşte tam olarak bu demde kendimizi sorgulanabilir bir bütün olarak görebiliyorsak; vicdanımızı parçalara bölünür bir değer olarak yaşayacağız.

Makronlar ve mikronlar, kutupların ötesine gidebilmektir. Nefesini tutabildiğin kadar derinine inebilirsin. Senin iraden budur. Senin gücün budur. Ötesi yalnızca senin inandığındır. Bu inanç doğrultusunda yapabildiğine inanacağın kadar derine inersin. Orada iki seçenek vardır. Ya boğulursun ya yaşarsın. Fakat burada bunu güçlü kılan done yaşamı ölüme tercih etme riskini yaşamak. Zorluklar, mücadeleler, sınırlar, çok daha ötesinde derin duygular ve düşünceler. Seni sınırların ötesinde bekleyen çok daha gizli güçler var. Bu güçler gün yüzüne çıkmamış, güneş görmemiş, kapısı açılmış karanlık bir oda gibi. İçeride herkesin ederi kadar değer verebileceği sandık dolu hazine, fakat göremediği, dokunamadığı kadar değersiz kalmış bir sebebe yapışmış nesne.

Durakta Yatan Adam Gördüm

Neticede herkes yalnızca görebildiği, dokunabildiği ve başkalarının değer verdiği kadar zenginlik yaşıyor. Oysa onu bir üst noktada daha da değerli kılan şey; ona yalnızca kendisi kadar değer verebilmek. (Paylaşmak) Her insanın kendine değer verebileceği kadar. Bunun en saf ve masum halidir uykudur. Aynı zamanda zenginliktir de. Uyku insanın yüz hatlarından tüm kötülüğü alır. Uykusunda masumdur insan.  Yatmadan önce rozetler, kimlikler, kötülükler ya da her neyse. Masaya bırakılır ve sessizliğin içine atılır. Çünkü bir görevdir uyumak. Yerine getirilmesi gerekir. Tam bu noktada insana bu ince çizgide insanın kendisini sorgulanma kapısı açılır. Yarım açılmış kapıdan sızan ışık süzmesi gibi çağrışımlar yapılır. Mutlaka kendisini kurtarabilecek kadar derinliği vardır insanoğlunun. Derine inerken bile nefesini ne kadar tutabileceği konusunda fikri olan, daha önce bunun kademeli denemelerini yapmış, su da boğulmaya meyilli bir insanın yukarı çıkma isteğindeki çırpınışlar gibi, Kurtulmaya meyilli davranış tutumlarını sergiletir insanoğluna refleksleri.

Çünkü yaşam belli başlı komutlar içerir. Bir konuda karar veremediğimiz, yanlış kararların esirleri olduğumuz bir çok pişmanlıklar var. Ve biz bunları yaşamaya devam ettikçe bunlar birikir. Bu pişmanlıklar aslında iyilikleri çağrıştırır. Uyku bu yüzden arınma ve temizlenme için bir fırsattır. Çünkü her şeyi arkanda, masanda bırakırsın. Doğduğun gibi girmek istediğin yatağın aslında olmak istediğin yere dönüşmek için sana bir fırsat tanır. Bu aslında bir dönüşümdür de. Her gidişin bir dönüşü olduğu gibi. Uyku ve uyanmak arasındaki farkı da ortaya çıkarır. Bu tür yaklaşımlar aslında soru sormanın zamansal boyuttaki perdelerden yalnızca biridir. Her sorunun parametreleri farklıdır. Çünkü her şey bir soru ile başlar. Yalnızca ötesinin bilinmezlik olduğu soruların cevabı insanın taşıyıcısı olur. Uluya yaklaşmak ve yakın olmak gibi.

Aklımız bedenimizden büyük, Cevaplarımız sorularımızdan daha da büyük. Büyüklük kavramı gidebildiğimiz yerler kadar büyür ve genişler. Orası sınırdır. ”Benim görevim buraya kadar” ve ”bana izin verilen yer burası” der haddinin yerini de bilir büyük. Ötesi, daha da ötesi sınırı belirleyenler aklımızın odalarında gizlidir. Her odanın farklı anahtarı, farklı kilitler, farklı anahtarları vardır. Her fikrinde öyle. Kim bilir kimler içinde kimleri yaşatmaya devam ediyor. Çünkü kendi yaşamı için ihtiyaç duyduğu bilinmezlikler var. Çözmek istercesine yaşıyor zamanı; bu pencerenin perdelerinde yaşıyor. Yaşam bir oyun değildir. Yaşam sadece bir ulaşım. Bizi istediğimiz yere götüren değil, bizi olmak istediğimiz yerde bekleyen bir araç. Aslında gitmiyor. Zaman algılarımız boyunca bizi yapmak istediklerimizi harcatıyor. Size de olmuyor mu? Bazen duran bir otobüsün içinden dışarıya giden bir otobüse baktığımızda kendimizin hareket ettiğini sanırız. Keza bu metroda da oluyor. Bazen aynı duruklarda birbirinden farklı yöne giden metroların kapıları açıldığında herhangi biri birinden önce hareket ettiğinde onun aslında bizim hareket ettiğini sanırız. Çünkü sanrı budur. (Sanrı yazım)

Zaman; bizim algılarımızın bütünsel aynı zamanda düşsel olarak tamamlanması gereken zamanın yolculuğu gibidir. Gerçek zamanı yalnızca iyi biri olarak yaşarız. Kendimize boy aynasına baktığımızda bize yansıyanın asla zaman olduğunu görmeyiz. Fakat adil olursak zamanın bize getirdiklerini ve bizden götürdüklerini fark edebiliriz. Kimileri buna yüzleşmek der. Kimisi buna kayıp, kimisi buna kazan. Bu ayna karşısında ne kadar zehirlendiğinle doğru orantılıdır. Zaman görünmez bir gerçektir. Onu görünür kılan yalnızca bize yansıttıklarıdır. Bu yansımaları bizim isteklerimiz oluşturur. Aslında biz aynaya baktığımızda bizden götürdüklerini değil, bizim görmek istediklerimizi yansıtır. Fakat ayna yine tam olarak bu da değildir. Ayna bizim görmek istediklerimizi değil, bize gerçeği yansıtır. Bu yüzden biz kendimize karşı bile bunun ciddi sonuçları doğurabilecek patlamalar yaşarız. Çünkü olmak istediğimiz gibi görünmediğimizde kendimizi manipüle ederiz. Bunun güzellik boyutu makyaj malzemeleridir. Bunun beğenilme boyutu vücut geliştirmedir. Hepsinin çıktığı tek bir aldatıcı yol var. O’da ego, narsisizm, beğenilme arzusu.

Zaman bu duygular için harcanan en hızlı araçtır. Eğer ki bu tür duygulara sahipseniz, Gözlerinize perde çekilmiş demektir. Ve aynada görünen asla siz olmazsınız. Siz sadece başkalarının sizi görmek istediği biri olmaya çalışırken yakarsınız zamanı. Her zamanın ateşi farklıdır. Ateşleyicisi farklıdır. Fakat ana buji bizim benliğimizdir. Şu iki soru ve cevabı bu yüzden çok önemlidir. Zamanı nerede ve nasıl harcadın.? Geçmişe dönüp arkana baktığında ki bunun en adil sağlaması dün‘dür. (bugün hala yaşıyorsan şanslısın) Ne geçti eline? Yaptıklarınla, yapamadıklarınla, yapmak istediklerinde. Eğer ki bunu sorgulayabiliyorsak ne mutlu. İşte uyku bu yüzden var.  Tüm bunun sınırları uyku öncesine taşıyan zaman; yine benliğimizi bize hatırlamakla mükellef gibi. İşte bu yolda harcanmış her bir zaman; yaşadığın tüm gereksiz ve değerli alanlardan daha gerçektir.

Durakta yatan sizsiniz. Durakta uyuyan adamlar bizleriz. Bizim eksik parçamız. Eksik vicdanımız, yaşanmamış gerçeğimiz. Başımıza gelmemiş anımız. Kendimizi görmezden geldiğimiz yatağımız, uykumuz, sessizliğimiz yada her neyse. Aynalar insana vicdanını yansıtmaz. Vicdan yalnızca insanın içinde var olan bir yaşamdır. Eylemlerimiz bizi yansıtır. Niyetlerimiz bizi yaşatır. Bizi asıl üstte tutan vicdanımızdır. İçin parçalanıyorsa, görmezden gelemezsin.

Durakta Yatan Adam Gördüm

Unutmak gibi güçlü ve keskin silahı kullanma! Görmezden gelebilmeyi yalnızca bir kaç saniye unutmalar manipüle edebilir. Oysa içinde parçalanan milyarlarca vicdanlar, umutların katli var. İçimizde unutmakla öldürdüğümüz duyguların sorumluları bizler değil miyiz? Herhangi bir mahallede bir insan veya hayvan yardıma muhtaç halde ise oradaki mutluluğumuz bizim eksik yanımızdır. Ve iyileşmedikçe bizde mutsuz bir birey olmaya mahkum olacağız. Oradaki birilerinin sırayla ve dönüşümsel olarak mutsuz olacağını düşünüyorum. Fakat farkında olmayacaklar dışarda aç kalan bir insanın kendi yansıması olduklarının.

Bu yazımda Durakta Yatan Adam Gördüm başlıklı köşe yazımı okudunuz. Duygularıma ortak olduğunuz için teşekkür ederim.

instagram/gurkanduman_